Makaleler

Şirket Yöneticilerinin İş Kazalarında Hukuki ve Cezai Sorumlulukları

İş kazası, 4857 sayılı İş Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile diğer ilgili iş hukuku mevzuatında düzenlenmiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 3/1 maddesi (g) fıkrasına göre iş kazası: "İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay" olarak ifade edilmektedir.

Madde metninden anlaşıldığı üzere, bir iş kazasından bahsedebilmek için, söz konusu kazanın iş yerinde gerçekleşmiş olması şartı aranmaz. Gerçekten de, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13'üncü maddesinin 1'nci fıkrasına göre de, iş kazasının, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle gerçekleşmiş olması yeter koşuldur: "İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır."

Dolayısıyla iş kazasının, çalışanın iş tanımıyla ilgili bir işi yürütürken, yani işveren otoritesi altında bulunduğu sırada meydana gelen ve vücut bütünlüğüne maddi veya manevi zarar veren olay olarak kabulü gerekmektedir.

İş kazası tanımında yer alan "işveren" kavramı ve kimlerin "işveren" olarak kabul edilebileceği de bu noktada önem arz etmektedir. 4857 sayılı İş Kanununun 2'nci maddesi 1'nci fıkrasında işveren, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar olarak tanımlanmıştır.

Maddeden anlaşılmaktadır ki işveren kavramı mevzuatta geniş bir biçimde ele alınmıştır. Yargıtay kararlarında ise işveren kavramının "soyut" ve "somut" işveren olarak ayrıştığı görülmektedir. Tüzel kişiler yönünden, tüzel kişinin kendisi (örn: şirket) soyut işverenken; tüzel kişinin organı (örn: yönetim kurulu) somut işveren olarak kabul edilmektedir.

Türk Ticaret Kanununun 367'nci maddesi uyarınca anonim şirketi yönetim ve temsil yetkisi kendisine devredilen yönetim kurulu üyesi, murahhas kişi-organ olarak somut işveren niteliği taşır. Aynı şekilde, limited, hisseli komandit ve kollektif şirketlerde şirketin yönetim yetkisi bir ortağa bırakılırsa, bu ortak kişi organ niteliği kazanır ve somut işveren sayılır. Bu durumda, tüzel kişinin iradesi bu kişi-organ tarafından açıklanır ve tüzel kişi bunun tarafından temsil edilir. Şirket idare ve temsil yetkisinin dışardan seçilmiş bulunan kişi veya müdürlere bırakılması durumunda ise bu kişiler işveren vekili sıfatını kazanırlar. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca işveren vekili sayılabilmek için iki unsurun bir arada bulunması gerekir:

  • İşveren adına hareket etmek ve,

  • İşin, işyerinin veya işletmenin yönetiminde görev almaktır.

Ticaret şirketlerinde genel müdürler ve müdürler işveren vekili sayılırlar. Ancak, anonim şirketi yönetim ve temsil yetkisi kendisine bırakılan yönetim kurulunun murahhas üyesi işveren sayılır. Yanı sıra, limited, hisseli komandit ve kollektif şirketlerde kişi-organ niteliğindeki ortaklar da işveren vekili değil işveren sıfatına sahiptir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre işveren vekilleri de işveren olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple, işveren vekillerinin de çalışanların işle alakalı olarak sağlık ve güvenliklerini sağlamakla yükümlü oldukları kabul edilmelidir.

A- Ticari Şirketler Ve Organlarının İş Kazası Yönünden Hukuki Sorumluluğu

Yukarıda incelenen soyut ve somut işveren ayrımı, iş kazasından kaynaklanan hukuki ve cezai yaptırımların muhataplarının saptanması noktasında önem arz etmektedir.

İş sözleşmesinin tarafı olması nedeniyle hukuki sorumluluklar soyut işverene aittir. Örneğin bir tüzel kişi olarak anonim şirketin iş yasalarının uygulanmaması veya iş akdinden doğan borçların yerine getirilmemesi gibi, işçilere karşı doğan tüm hukuki sorumlulukların muhatabı soyut işverendir. Bunun gibi işçilerin fazla çalışma ücretleri, hak kazandıkları kıdem tazminatları veya bir iş kazası sonucu ortaya çıkan tazminatlar soyut işveren tarafından karşılanır. Bununla beraber soyut işveren, yaptığı ödemeleri aralarındaki ilişkiye ve olayın özelliğine göre zarara neden olan somut işverenlere veya işveren vekillerine rücu edebilir.

Ancak önemlidir ki tüzel kişi işverenin sorumluluğu, meydana gelen zararla işveren arasındaki illiyet bağının kesilmesi, mücbir sebep veya kusurun tamamının kazalı işçide olması durumunda ortadan kalkmaktadır. 

B- Ticari Şirketler Ve Organlarının İş Kazası Yönünden Cezai Sorumluluğu

Kural olarak, iş kazalarında işverenlerin cezai sorumluluğu da bulunmaktadır. Ceza mevzuatı ve yargı kararları değerlendirildiğinde, iş kazası sonucu gerçekleşebilecek ölüm ya da yaralanmanın taksirle işlendiği kabul edilebilir. Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması da taksirli davranış olarak kabul edilebilir.

Yaralanmalı iş kazaları neticesinde işverenlerin cezai sorumluluğuna gidilmesi kazaya uğrayan işçinin şikâyetine bağlıyken, ölümle sonuçlanan iş kazalarında işverenin cezai sorumluluğuna resen gidilmektedir.

İşverenin cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespitinde iş kazasının meydana gelmesinde kusuru olup olmadığı araştırılır. Burada yapılan kusur araştırmasında da işyerinde alınması gereken önlemlerin neler olduğu, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı, işçinin alınan önlemlere uyup uymadığı hususları araştırılır. Duruma göre işverenin iş kazasının meydana gelmesinde asli kusurlu veya tali kusurlu olduğu belirlenmekte ve buna göre uygun cezaya karar verilmektedir.

İşverenlerin cezai sorumluluğunda önemli olan, tüzel kişi işverenlerin cezai sorumluluğuna nasıl karar verileceğidir.

Ceza hukukunun genel ilkelerinden "cezaların şahsiliği ilkesi" uyarınca ceza, suçu işleyen kişiye verilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20'nci maddesine göre de, tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanması mümkün değildir.

Bu nedenle tüzel kişilerin sorumluluğunda tüzel kişinin yönetim organı üyelerinin (anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited şirketlerde şirket müdürü/müdürleri) cezai sorumluluğu doğmaktadır. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken konu, tüzel kişiyi temsil eden organda görevli kişilerin tamamının cezai sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceğidir.

Tüzel kişiyi temsil eden organın üyeleri içerisinde kimlerin işveren olarak, kimlerin işveren vekili olarak yetkili olduğunun araştırılması gerekmektedir. Özellikle tüzel kişilerin (örn: şirketin) büyüklüğüne göre, tüzel kişilerin yönetim organı üyelerinin tamamı söz konusu işi bizzat yürütmemektedir. Bu nedenle de çoğunlukla işyerinde genel müdür, müdür vb. unvana sahip, tüzel kişi ortağı ve yönetim organı üyesi olmayan işveren vekilleri görevlendirilmektedir. İşin yönetilmesi ve iş güvenliği mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklerin de yerine getirilmesi yönünden yetkilendirilen işveren vekillerinin bulunduğu işyerlerinde meydana gelen iş kazalarında tüzel kişinin yönetim organı üyelerinin cezai sorumluluğuna gidilememektedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, bir kişiye genel müdür, müdür vb. unvan verilmesi işveren vekili olması ve dolayısıyla da cezai sorumluluğunun doğması için tek başına yeterli değildir. Bu kişinin İş Kanununun 2'nci maddesi anlamında işveren adına hareket edip etmediği, işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görevlendirilmiş olup olmadığı, iş güvenliği mevzuatından doğan yükümlülükleri almakla görevlendirilip görevlendirilmediği hususlarının dikkatle araştırılması gerekmektedir.

Özetle, açıktır ki iş kazaları, işverenlerin ve işveren vekillerinin hukuki ve cezai sorumluluklarını gündeme getiren ciddi olaylardır. Mevzuatta düzenlenen iş kazası kavramı, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, çalışanda maddi veya manevi zarara yol açan olayları kapsamaktadır. İş kazasında hukuki sorumluluk, iş sözleşmesinin tarafı olan soyut işverene, yani tüzel kişiye aitken; cezai sorumluluk, tüzel kişiyi temsil eden somut işverenlere veya işveren vekillerine aittir. İş kazası sonucu meydana gelen zararlarda, gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması durumunda işverenler ve işveren vekillerinin ihmalleri, taksirli suç kapsamında değerlendirilebilir ve sorumlulukları tespit edilirken işin yönetiminde görevli olup olmadıkları incelenir. İş kazalarında şirket yöneticisi konumundaki kişi veya kişilerin eylemlerinden ne derece sorumlu olacaklarının tespitinde, etraflıca bir hukuki inceleme yapılması gerekmektedir.