Makaleler

İnançlı İşlem

İnançlı işlem “başkasına bir hak devreden tarafın (inanan), bir hakkı devralan tarafa (inanılana), taraflarca güdülen amaç sona erince veya gerçekleşince, inanana ya da üçüncü bir kişiye söz konusu hakkı devretme taahhüdü” olarak tanımlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse; bir kişi taşınmaz satın almak istiyor ama subjektif birtakım sebeplerle satın alacağı taşınmazın kendi adına tescil edilmesini istemiyor. Bu nedenle taşınmazın bedelini kendisi ödemesine karşın ileride geri almak kaydıyla taşınmazı tapuda başka bir kişi adına tescil ettiriyor. 

İnançlı işleme dayalı bir dava, ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesi'nin 25/09/2014 tarihli, 2013/27666 Esas ve 2014/28787 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulu'nun 14/07/2010 tarihli ve 2010/14-394 Esas, 2010/395 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin "tanık" dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Yine, Yargıtay içtihatları ile kabul edildiği üzere, inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188), yemin (HMK m. 225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. 

Aile bireyleri arasındaki inançlı işlem iddiası halinde de inançlı işlem iddiasının yazılı delille ispat edilmesi gerekli olup iddia eden tarafın inançlı işlem iddiasını kesin delillerle ispat etmesi gerekmektedir. Aracın bedelinin kendisi tarafından ödendiğini ancak çeşitli sebeplerle aracın tescilinin oğlu adına yapıldığı iddiasıyla aracın kendisine aynen iadesini, bunun mümkün olmaması durumunda araç için ödediği bedelin tahsili talebiyle dava açan babanın davası hakkında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4.Hukuk Dairesi 16.04.2025 tarihli kararında: 

“İnançlı işlem iddiasının yazılı delille ispat edilmesi gerekli olup, davacının, davalı adına kayıtlı olan aracın kendisine ait olduğu yönündeki inançlı işlem iddiasını kesin delillerle ispat edemediği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, davacının, "aracın mülkiyetinin kendisine ait olduğunun tespiti" yönündeki talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. O halde dosya kapsamı, mevcut delil durumu, davanın belirsiz alacak davası değil, kısmi dava niteliğinde olması, dava ve ıslah tarihine göre alacağın zamanaşımına uğramamış olması dikkate alındığında, davalının, inançlı işleme ve diğer sair hususlara ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.” Yönünde değerlendirme yapmıştır.

İnançlı işlem iddiasında bulunan tarafın, inançlı işlem dolayısıyla yapmış olduğu ödemeler hakkında ise; ödeme bedeli üzerinde denkleştirici adalet ilkesinin uygulanamayacağı, dava tarihinden önce temerrüt olgusunun bulunmaması halinde dava ve varsa ıslah tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceği yerleşik yargı uygulamasıdır. 

Sonuç olarak inançlı işlem, aile bireyleri arasında olsa dahi ancak yazılı delille ispat edilebilmektedir. Yine aynı şekilde aile bireyleri arasında olsa dahi inançlı işlem dolayısıyla yapılan ödemelerde denkleştirici adalet ilkesi uygulanmamakta olup ancak yasal faiz talep edilebilmektedir.